21.11.11

Kitapkurdu Lily ve Bebek Aşağı, Bebek Yukarı!: Hem Çocuklara, Hem de Çocuk Kitaplarından Vazgeçemeyen Yetişkinlere!

,
Sizi bilmem ama ben hiçbir zaman, hatta çocukken bile, klasikler hariç çok çocuk kitabı okuyan biri olmadım. Okumayı çok seven bir çocuk olmama rağmen hem de. Amma velakin şu son bir senede, işim dolayısıyla, çocuk kitaplarıyla fazlasıyla haşır neşir olmaya başladım ve anladım ki benim favori çocuk kitabı türüm kesinlikle picture booklar. Yani okumayı öğrenmemiş ya da yeni öğrenmiş çocuklara hitap eden, görsel ağırlıklı kitaplar. Hiiç utanıp sıkılmadan söylüyorum: İyi görselli bir picture bookla karşılaştığımda 5 yaşındaki küçük bir kız çocuğuna dönüşüyorum. Hele bu kitaplar bir de başarılı bir hikayeyle desteklenmişse -ki böylesine ne yazık ki rastlaması biraz zor- kendimi kaybediyorum. 
Uzun zamandır ara verdiğimiz yazılarımıza yeniden devam etmeye beni teşvik eden ve bu uzuun girizgahı yaptıran işte tam da bu türden iki kitap: Kitapkurdu Lily ve Bebek Aşağı, Bebek Yukarı! Kelime Yayınları'ndan geçtiğimiz Eylül ayında yayınlanan bu iki kitap hem görselleri hem de hikayeleriyle kesinlikle gözden kaçırılmaması gereken cinsten. 


Kitapkurdu Lily'de, en sevdiği şey kitap okumak olan, sahilde, banyoda hatta yemek yerken bile  kitap okuyan Lily'nin maceraperest Milly ile tanışıp onun sayesinde kitapların dünyasıyla yaşadığı dünyayı bir araya getirmeyi öğrenmesine, Bebek Aşağı Bebek Yukarı'da ise listelere bayılan başına buyruk Emily'nin kardeşi olacağı haberiyle baş etmeye çalışırken başından geçenlere tanık oluyoruz. Yani konu olarak iki kitap da adeta ebeveynler için birer hazine. Bu "tema" doygunluğu benim gibi didaktik her türlü yayından kaçanları korkutmasın! Francesca Chessa tarafından pastel boya teknikle resimlenmiş bu iki kitabın en güzel yanı, ikisinin de günümüz çocuk edebiyatında dönüp dolaşıp karşımıza çıkan bu konulara son derece özgün bir üslupla yaklaşmaları. Lily de Emily de çocukken tanışsanız arkadaş olmak isteyeceğiniz, yetişkinseniz sevimlilikleri ve komiklikleri yüzünden eşe dosta afacanlıklarını anlata anlata bitiremeyeceğiniz türden, nefes alan, canlı karakterler. Maceraları bu nedenle kesinlikle bayat, ders verme amaçlı değil. Aksine son derece eğlenceli ve gerçekçi. Ben ikisini de o kadar sevdim ki, karakterlerini çok benzettiğim Kitapkurdu Lily'yi Bolahenk yazarı ladylestrange'e, Bebek Aşağı Bebek Yukarı'yı da ucucaparklar'a armağan ettim. 


Kısacası, ister azıcık laf anlatmak istediğiniz, sıkıntılarına kitaplar yol göstersin dediğiniz bir miniğiniz, yeğeniniz, kardeşiniz için, ister yaşını başını almış/almaya meyletmiş masum ama son derece yaratıcı görseller & hikayeler sevdalısı arkadaşlarınız için, Kitapkurdu Lily ve Bebek Aşağı, Bebek Yukarı mükemmel seçimler. Çocuk kitapları meraklılarına duyurulur!

Faydalı Linkler: Kelime Yayınları resmi sitesi
Kitapların orijinal yayımcısı & mükemmel picture booklar basan bir başka yayınevi: Gullane Children's Books
Bir Dolap Kitap'ta iki kitap ile ilgili çıkan yazılar: Kitapkurdu Lily & Bebek Aşağı, Bebek Yukarı!

6.3.11

Blue Valentine ile paramparça!

,
Bir filmi iyi film yapan nedir? Yönetmeni mi, oyuncusu mu, sinema yönetmeni mi, yaşattığı katharsis mi, gerçekçiliği mi? Cevabını tabi ki bilmiyorum ve tabi ki bu cevap sübjektif olduğu kadar objektif kıstaslar içerebilir. Ancak son zamanlarda izlediğim, çok etkilendiğim ve çok iyi yorumlar aldığını fark ettiğim çoğu film insanı ekran karşısında dayak yemişe çevirecek kadar realist ve "çıplak"; yani sinemanın bayıldığı, mümkün olsa da bizim asla başımıza gelmeyecek imkansız hikayelerden uzak. Bir ay kadar önce ladylestrange ile birlikte sinemada izleyip çok beğendiğimiz; ama etkisinden de bir türlü kurtulamadığımız Bitiful böyle bir filmdi mesela, Blue Valentine da böyle bir film. 
Adını Tom Waits'in 1978 tarihli albümünden alan film, gelecek beklentileri ve sosyal statüleri birbirinden çok farklı Cindy ve Dean'in aşık olup evlenme hikayeleri ile boşanmaya giden kopuşlarını aynı anda anlatıyor. Dean bir taşımacılık firmasında çalışırken taşımasını yaptığı bir huzur evinde büyük annesini ziyaret etmekte olan Cindy ile karşılaşıyor ve onu bir türlü unutamıyor, ancak Cindy'nin çok mutsuz bir ailesi ve bir sevgilisi var. Gerisi ise her şeye rağmen tahmin edebileceğiniz gibi evliliğe gidiyor. Ancak hep izlemeye alışık olduğumuz gibi evlilik bir son değil, neredeyse bir başlangıç bu filmde. Ne kadar biraraya geliş hikayeleri de verilse de, odak çökmekte olan evliliklerinde. İlişkilerinin başlangıcı, o çöküşe ayna tutmak için var gibi. Film, bu iki genci birbirine iten şartları ve aşklarını anlatırken bize bu iki bireyi hem çok yakından tanıtıyor hem de hiç tanıtmıyor. Bu açıdan film, belli kesitler üzerinden öyküsünü anlatmayı seçmiş denebilir. İkisinin birbirlerinden nasıl uzaklaştıklarını ama kopamadıklarını, şimdiki durumları ile birebir zıtlık içeren ama en az bir o kadar iç parçalayan geçmişe dönüşler ile birlikte izliyoruz. Bu geçmişe dönüşler ne klasik bir flashback şeklinde ne de Inarritu'da karşımıza çıkan parçalı bir biçimde verilmiş. Bu açıdan oldukça ilginç bir anlatı biçimi seçtiği söylenebilir. Bu biçimin karakterleri daha sempatik, özdeşleşilmese de anlaşılır kılan yapısına yönetmen Derek Cianfrance'in sıkça başvurduğu yakın çekimler de katkıda bulunmuş, ki benim filmle ilgili sevmediğim tek şey de yakın çekimlerin bu yoğunluğu oldu. 

Cianfrance filmin üzerinde 12 yıl boyunca çalışmış ve bu 12 yıl boyunca Cindy için düşündüğü oyuncu hiç değişmemiş. Bu 12 yıl boyunca tam 12 senaryo draftı yazılmış ki yazılan son senaryonun bile izlediğimiz film olduğunu söylemek çok güç çünkü Cianfrance Williams ve Gosling'den diyaloglarını improvize etmelerini istemiş. Tüm bunları da izlediği filmlerdeki karakterler gibi "gerçek insanların fantezi versiyonları" olan karakterler yaratma arzusuyla açıklıyor. Gerçekten de onun "tanıdığı insanların hayatları gibi hayatlar yaşayan" karakterlerin hikayesini anlatma isteği filmin her sahnesine nüfuz etmiş durumda, izlerken ve izledikten sonra "böyle şeyler kimsenin başına gelmiyor," demek mümkün değil. Cianfrance'in anlattığı aşk hikayesi ve film boyunca parça parça ettiği evlilik, komşunuzun hatta ailenizin başına gelebilecek türden bir gerçekçilik ve vuruculukla anlatılmış. Bunda yönetmenin müdehalesi kadar oyunculukların da etkisi var diyeceğim ama biraz araştırınca, zaten çok başarılı olan iki oyuncunun potansiyelini çok başarılı bir yönetmenin nasıl tavana taşıdığının da hikayesiyle karşılaşıyorsunuz. Cianfrance, Cindy ve Dean'in tanışıp birbirlerine aşık olma sürecini filme almadan önce aktörlerin tanışıp arkadaş olmalarını istememiş. Bu sahneler çekildikten sonra da Michelle Williams ve Ryan Gosling çocuklarını oynayan küçük oyuncu ile birlikte bir ay boyunca aynı evde yaşamışlar, beraber alışveriş yapmışlar... Evli ve çocuklu bir çift gibi yaşamışlar kısacası. Kavga sahneleri çekilmeden önce de Cianfrance iki oyuncuya ayrı ayrı farklı direktifler vererek çalışmış. Tüm bu tekniklerin birebir hangi sahneler için faydalı ya da zararlı olduğunu görmek güç tabi ki; ancak filmi izlediğinizde izlediğiniz insanların bu kadar aşık olmalarına rağmen bir arada olamayışlarındaki o insanı sarsan gerçekçiliği yakalamaya katkısını görmemek mümkün değil. Keşke filmin kendi materyalinden ve oyuncuların mükemmel performanslarından kaynaklanan bu yoğunluğa bir de o yakın çekimler eklenmeseydi ve çiftin son derece depresif hikayesi gözümüze sokulmasaydı. Bu haliyle filmin gerçeklik kaygısıyla sizi çok etkilemek isteği arasındaki çizgi bazen görünmez olabiliyor. 
Toparlamak gerekirse, mükemmel oyunculuklu, son derece iç burkan, gerçekçiliğine rağmen çok çok romantik bir aşk hikayesi izlemek istiyorsanız, izlerken de mahvolmaktan çekinmiyorsanız, Blue Valentine sizin için kaçırılmaması gereken bir film. Ayrıca Derek Cianfrance'e dikkat, adını daha çok duyacağız gibi görünüyor :) 

27.2.11

Oscar Tahminleri

,

Bolahenk Sokak’ın ilk Oscar tahminleriyle karşınızdayım. Takdir edersiniz ki aslında Oscar tahmini bayağı riskli bir iş. Çuvallama ihtimalim oldukça yüksek. Ama Oscar tahmini yapmanın iddia oynamak gibi bir cazibesi var. O yüzden olsun varsın diyerek sizi Bolahenk Sokak’ın ilk Oscar tahminleriyle başbaşa bırakıyorum.
EN İYİ FİLM
Adaylar: The Social Network, Toy Story 3, The King's Speech, Black Swan, True Grit, Inception, Winter's Bone, The Kids Are All Right, The Fighter, 127 Hours.

En iyi film: The Social Network
Bir ihtimal daha var: The King’s Speech
EN İYİ YÖNETMEN
Adaylar: Tom Hooper (The King's Speech), David Fincher (The Social Network), The Coen Brothers (True Grit), David O Russell (The Fighter), Darren Aronofsky (Black Swan)

En iyi yönetmen: David Fincher (The Social Network)
Bir ihtimal daha var: Tom Hooper (The King’s Speech)
Bolahnek Sokak oscar’ı: Darren Aronofsky (Black Swan)
EN İYİ ERKEK OYUNCU
Adaylar: Javier Bardem (Biutiful), Jeff Bridges (True Grit), Colin Firth (The King's Speech), Jessie Eisenberg (The Social Network), James Franco (127 Hours)
En iyi erkek oyuncu: Colin Firth (The King’s Speech)
Bir ihtimal daha yok.
EN İYİ KADIN OYUNCU
Adaylar: Annette Bening (The Kids Are All Right), Jennifer Lawrence (Winter's Bone), Natalie Portman (Black Swan), Michelle Williams (Blue Valentine), Nicole Kidman (Rabbit Hole)
En iyi kadın oyuncu: Natalie Portman (Black Swan)
Bir ihtimal daha yok.
EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU
Adaylar: Christian Bale (The Fighter), John Hawkes (Winter's Bone), Jeremy Renner (The Town), Mark Ruffalo (The Kids Are All Right) Geoffrey Rush (The King's Speech)

En iyi yardımcı erkek oyuncu: Christian Bale (The Fighter)
Bir ihtimal daha var: Geoffrey Rush (The King’s Speech)
EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU
Adaylar: Amy Adams (The Fighter), Melissa Leo (The Fighter), Jacki Weaver (Animal Kingdom), Helena Bonham Carter (The King's Speech), Hailee Steinfeld (True Grit)

En iyi yardımcı kadın oyuncu: Melisa Leo (The Fighter)
Bir ihtimal daha var: Helena Bonhem Carter (The King’s Speech)
DİĞERLERİ:
En iyi yabancı film: Biutiful
En iyi animasyon: Toy Story 3
En iyi uyarlama senaryo: Aaron Sorkin (The Social Network)
En iyi orijinal senaryo: Christopher Nolan (Inception)
Fakat esas ak kuğu kara kuğu gece üçte belli olacak pek sevgili Bolahenk Sokak okurları. İzlemede kalın!

21.2.11

Kaş ve kirpik bakımı & makyaj ürünleri-2

,

Kaş ve kirpik bakımında etkili olduğunu düşündüğüm birkaç kozmetik ürünü ve destekleyici makyaj malzemelerini yazımın birinci bölümünde sizlerle paylaşmıştım. Yazımın ikinci bölümü, artık sonu gelmeyen kozmetik ürünlerden sıkılan ve doğal ürünleri tercih edenlere yönelik bakım yağları ve bu doğal yağları içeren hazır bakım kürlerini içeriyor.
Şifayı yapay ürünlerde arama modası artık yerini aktarlara ve doğal kozmetik uzmanlarına bıraktı. Birçok dergi, gazete ve televizyon programında adından sıkça söz ettiren ve özellikle kaş ve kirpik bakımında etkili olduğu bilinen yağları ve etkilerini aşağıdaki listede bulabilirsiniz.
Hint yağı: Hint Yağı yüzyıllardır saç ve kirpik bakımında kullanılan etkili bir bakım ürünüdür. Özellikle kirpiklerin güçlenmesini ve uzamasını sağlar. Aynı zamanda kirpikleri kalınlaştırma etkisi de vardır.
Buğday yağı: Antioksidan özelliği olan bu yağ, UV ışınlarını filtreleme özelliği sayesinde kirpikleri ve kaşları güneşin zararlı etkilerinden korur. Güneş ışınları altında sararmalarını önler.
Fındık yağı: Dik ve şekilsiz kirpikleri yumuşatır, biçimlendirir. Ayrıca yıpranmış, şeklini kaybetmiş kirpikleri onarır, düzgün ve kıvrık görünmelerini sağlar.
Tatlı badem yağı: Kirpikler için hem en çok kullanılan hem de en çok bilinen bitki yağıdır. Mineral yönünden çok zengin olan badem yağı, kirpikleri besler ve parlatır.
Kayısı çekirdeği yağı: Kayısı çekirdek yağı göz çevresi tarafından kolaylıkla emilen etkili bir bakım ürünüdür. Özellikle gözaltı morluklarını tedavi etmede ve kaşları nemlendirip besleme de etkilidir.
Susam yağı: Kaş altındaki derinin nemlenmesini, kaşların yumuşayarak şekillenmesini sağlar. Ağrı giderme amaçlı masaj yağı olarak da kullanılmaktadır. Kaşlara uygulanması bu bölgede oluşan baş ağrılarını azaltmaya yardımcı olur.
Çörek otu yağı: Antiseptik özelliği sayesinde kaşları korur. Derideki kan dolaşımını arttıracağından kaşları besler ve daha canlı görünmesini sağlar.
Jojoba yağı: Kaş yapısını güçlendirir ve korur. Ayrıca daha parlak ve sağlıklı bir görünüme kavuşturur.
Isırgan otu yağı: Kan dolaşımını hızlandırma özelliğiyle hücrelerin yenilenmesini sağlar. Kaşları yeniler ve daha güçlü hale gelmelerini sağlar.
E vitamini: Antioksidan özelliği ile kaşları, güneş, deniz, kum, cilt toksinleri gibi dış etkenlerden ve yıpranmalardan korur, besler ve gürleştirir. Kaşların en çok ihtiyaç duyduğu vitamin olduğu söylenir.
*Ben Karden marka bitki yağlarını kullanıyorum, fiyatları yağların elde edildiği bitkilerin değerlerine göre 5-10 TL arasında değişiyor.
**Söz konusu bakım yağları olduğunda alerji tehlikesine karşı tetikte olmak gerektiğini unutmayın!

Kaş ve kirpik dökülmesini önleyen doğal tarif
- 1 tatlı kaşığı vazelin
- 1 tatlı kaşığı badem yağı
- 1 tatlı kaşığı lanolin
Yapılışı: Malzemeleri benmari usulü (direk ateş üzerine koymadan, kaynayan bir suya koyacağınız bir başka kap içinde) ısıtın ve her gün kaş ve kirpiklerinize sürün. (Güzellik uzmanı Suna Dumankaya’nın kitabından alınmıştır.)

Bitki bilimi ve doğal bakım kürleri denildiğinde benim aklıma ilk gelen isim Suna Dumankaya’dır. Birçok aylık dergi ve gazetede, kadın, güzellik ve sağlık konulu televizyon programında sizde mutlaka bu ismi görmüş ya da okumuşsunuzdur. Türkiye'nin ilk lokman hekimi Fatma Öktem'in torunu olarak da bilinen Suna Dumankaya, geçmişten bugüne taşıdığı bilgi birikimiyle çeşitli cilt sorunlarını çözme konusunda hazırladığı bakım formüllerini hem kitaplarında hem de çeşitli kitle iletişim araçları ile bitki bilimine ilgi duyanlarla paylaşır.

Suna Dumankaya’nın Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde, SD Doğal Kozmetik Ürünleri adı altında ürettiği bakım kremlerini İstanbul Bağdat Caddesi üzerinde yer alan mağazasında ya da internet sitesinde inceleyebilirsiniz. SD Doğal Kozmetiğin ürün yelpazesinde her cilt tipine uygun temizleme ve bakım kremlerinden anti-aging ürünlere, günün stresinden arınmayı kolaylaştırıcı ve anti selülit etkili masaj yağlarından, akne önleyicilere, kaş-kirpik kremlerine, hassas cilt serisi ve lekeli cilt serisi gibi farklı ihtiyaçlara özel bakım ve tedavi ürünlerini bulabilirsiniz.

**Meslek Sırlarım, Mucize Formüller ve Amazonlardan Anadolu’ya Astroloji ile Gelen Doğal Sağlık ve Güzellik adlarında yayınlanmış üç kitabı vardır. Halen Habertürk gazetesinde yazmaktadır.

Suna Dumankaya Kaş Kirpik Kremi
(30 ml/30 TL)
• Kaş ve kirpikleriniz için besleyici bakım kremidir.
• Yumuşatıcı ve besleyici formülü ile kıl kökünü besleyerek kıl çıkışını hızlandırır, kalınlık ve uzunluk sağlar.
Kullanım Şekli: Göz çevrenizi iyice temizledikten sonra hafif masaj yaparak kaş ve kirpiklerinize yeterli miktarda sürünüz.
Kremin formülünde yer alan aktif maddeler:
Badem yağı: Kıl köklerinin yağlanmasında ve beslenmesinde kullanılır.
Niacinamide, calcium pantothenate, sodium ascorbyl phosphate, tocopheryl acetate, pyridoxine HCI, maltodextrin, amylodextrin, silica karışımı: Deriden kılların daha güçlü çıkmasını sağlar.
Bağdat Cad. Dirlik Apt. No:281 B Blok D:11 Caddebostan – İstanbul 0216 478 49 45- 46
www.sunadumankaya.com.tr


Aktarlarda ve bazı güzellik merkezlerinde karşınıza çıkabilecek bir başka ürün de Blue Ocean marka, Kaş ve Kirpikleri Yeniden Yapılandırmaya Yarayan Bakım Yağı. İçeriğinde yer alan Hint, buğday, fındık ve tatlı badem yağları ile kaş ve kirpik bakımında etkili doğal bir ürün. Kendi karışımınızı hazırlamak yerine bu ürünü hazır olduğu ve kullanışlı fırçaları yüzünden tercih edebilirsiniz. Çift yönlü kullanım tüpleri ile hem kaşa hem kirpiklere bakım yapan farklı karışımlara ve uygulama fırçalarına sahip olan ürünün günde 1 defa yatmadan kullanılması öneriliyor. Özellikle kaşlara masaj yapılarak yedirilmeli, gözle teması önlenmelidir. 25 TL.

**Göz makyajını sert bir şekilde temizleyen ve daha kötüsü temizlemeden yatan kişilerin kirpik kayıplarını daha fazla yaşadıklarını unutmayın!

15.2.11

King's Speech vs. Twitter'ın Gücü vs. Ankara vs. Hayat

,

Şu sıralar ödülleri silip süpüren King’s Speech geçen hafta yurdum coğrafyasında da beni fazlasıyla eğlendiren bir olayın yaşanmasına sebebiyet verdi. Filmle ilgili yorumlara geçmeden önce bu yazıyı yazarken bile eğlenmemi sağlayan olayı hatırlayalım.

Ankara twitter’ın gücünü keşfettiğinden beridir twitter TBMM’ye döndü. Önce başbakan ve cumhurbaşkanının Obama’yı takip ederek twittter’dan verrified account’larını kapmalarıyla başladı her şey. Fakat yazdıkları tweet’lerin çocuğu "Sayın başbakan bunu bunu dedi,", "Sayın cumhurbaşkanı bu tarihte burada olacak," şeklinde adeta 140 karakterlik basın bültenlerinden oluşuyordu. Ben de burun kıvırıp yoluma devam ediyordum. Derken Melih Gökçek’in twitter’a gelişiyle benim de Ankara’nın twitter account’larıyla ilgili görüşlerim sarsıldı. Vergi kaçırmayla ilgili suçlamalardan tutun da küfürlü hakaretlere kadar herkes durmadan Melih Gökçek'e tweet yazıyordu. Fakat Melih Gökçek benim daha önce hiç şahit olmadığım bir şey yaparak herkese teker teker cevap vermeye başladı. Önce gelen hakaretleri “Avukatıma devrediyorum,” dese de sonunda birebir herkese cevap vermeye başladı. Bu da twitter’a bir nevi chat ortamı havası kazandırdı. Hatta bir akşam “twitter’a gelmekte” gecikince gazetecilerden birine “Şimdi misafir var. Gitsinler, geleceğim,” şeklinde haber salıp ilerleyen saatlerde gerçekten gelince de “Başkanım ne misafirmiş, gitmek bilmedi,” gibisinden sitemlere “Haklısınız,” diyerek katıldı. Ben de bir twitter kullanıcısı olarak tüm olup bitenleri şaşkınlıkla izlerken geçen hafta bambaşka bir olay Ankara ve twitter'ı yine aynı satırlarda bir araya getirdi.

Şimdi gelelim twitter, Ankara ve King’s Speech’i birbirine bağlayan eğlenceli olaya. Geçtiğimiz günlerde cumhurbaşkanı Gül kendi twitter’ından şöyle bir tweet yazdı:

@cbabdullahgul Geçen gün eşimle beraber evde The King's Speech filmini izledik. Gerçekten çok güzel bir film. Filmin çok konuşulacağını ve birçok ödül alacağını tahmin ediyorum.

Gül’ün bu tweet’iyle de ortalık birbirine karıştı tabii. Bir bir ne kadar gazeteci varsa neredeyse hepsi “Cumhurbaşkanı vizyona girmeyen, dvd’si de ne Türkiye’de ne de yurt dışında satılmaya başlanmayan King’s Speech’i korsan dvd ile mi izledi?” şeklinde yorumlar yazmaya başladı. Hatta twitter’ın unutulmaz kişiliklerinden Yılmaz Morgül cumhurbaşkanına twitter üzerinden korsan dvd izleyip izlemediğini sordu. Ben tüm bu olup bitenleri eğlenerek izlerken ertesi gün gazetede beklenen cevap geldi. Habere göre Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema ve Telif Hakları Genel Müdürü Abdurrahman Çelik, ANKA’ya bana "Cumhurbaşkanı olmak böyle bir şey azizim," dedirten şöyle bir açıklamada bulundu:

“Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’nden bizi aradılar, biz de filmin Türkiye’deki dağıtım haklarını alan kişileri aradık, firmadan filmi rica ettik; ‘Cumhurbaşkanımız istiyor’ diye. Dağıtımcı firma da bir tane DVD’yi bize gönderdi ve biz de Cumhurbaşkanımıza ilettik. Ortada korsan film izlenmiş gibi bir durum yok"



Şimdi… Gelelim ortalığı birbirine karıştıran King’s Speech filmimize. Efendim ben-deniz dağıtıcı firmayla falan iletişime geçmedim. Korsan dvd de almadım. Bizzat oturup internetin güzelliklerinden faydalanıp indirdim ve de King's Speech'in film olarak dünyanın en güzel filmi sayılmayacağı lakin Colin Firth’ün bir oyuncunun gelebileceği en üst noktaya 6. George rolüyle gelmiş olduğu kanısındayım.

Filmimiz Tom Hooper imzalı. Daha önce kendisinin Longford adlı filmini izlemiş ve uzun süre filmin etkisinden kurtulamadan yerli yersiz her konuşmada filmi anlatmış olduğumu hatırlarım. King’s Speech üzerimde benzer bir etki bırakmadıysa da, yine de filmin ortalamanın üzerinde olduğunu söyleyebiliriz. Dediğim gibi bu Hooper’ın izlediğim ikinci filmiydi. İki filmin ortak noktası da sapına kadar bir İngiliz filmi izlediğinizi buram buram hissettiriyor olmaları. Yağmurlu ve karanlık İngiltere havası, İngiliz oyuncular ve tabii dinlemeye doyulmayan güzelim aksanları ile peşinizi bırakmayan aristokrat havası iki filmi de birbirine yaklaştıran noktalar.




Filmimiz kekemelikten muzdarip 6. George’un konuşma terapisti Lionel Logue ile güvenini kazanıp milyonlara hitap edebilecek ve 2. Dünya Savaşı’nın karanlık günlerinde ülkesinin insanlarına güven verebilecek hale gelişini anlatıyor. Film siyasi havadan olabildiğince uzak duruyor. 2. Dünya Savaşı arka planlı bir bireysel hikaye filmi izlemek istiyorsanız hemen uyarayım, bu film size beklediğinizi vermeyecek. Yaklaşan İkinci Dünya Savaşı’na şöyle bir dokundurulup geçilmiş. Esas mesele ise 6. George’un ya da Lionel Logue’nun ve ailesinin hitap ediş şekliyle Bertie’nin kekemelikle baş ederken aslında çocukluk travmalarıyla savaşıyor oluşu. İngiliz Kraliyet ailesinin mensubu olmanın getirdiği yükümlülüklerle en başta psikanalitik terapiyi reddedip sadece konuşma terapisi isteyen ve çeşitli egzersizlerle sorununu yenmeye çalışan 6. George’un film ilerledikçe Lionel Logue’a açılmaya başladığını görüyoruz. 30'larda yöntemleri hala tartışmalı olan psikanalizin gücününün İngiiz kraliyet ailesine dek varmış olması dikkati çeken bir mevzu.

Eklemek gereken diğer bir notsa filmin iki dev oyuncusu Helena Bonham Carter ile Geoffrey Rush’ı daha önce birlikte izlediğimiz projenin Harry Potter oluşu. Nam-ı değer Dumbledore ile benim de pek sevdiğim nickimi aldığım Bellatrix Lestrange olarak izlediğimiz Rush ve Bonham Carter’ı burada bambaşka rollerde izliyoruz.

Oscar ödüllerine ilişkin tahminlerimi ayın 26’sında sizinle paylaşmayı umuyorum ama şimdiden söyleyeyim Colin Firth’ün En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar’ı kapması oldukça güçlü bir ihtimal. Zaten yukarda görüldüğü gibi 87. TBMM Ödülleri çoktan King's Speech'e verildi bile. 26 Kasım’da Amerika’da, 7 Ocak’ta İngiltere’de vizyona giren film Türkiye’de ise Zoraki Kral adıyla 18 Şubat tarihinde izleyici karşısına çıkacak. Altın Küre ve Bafta’dan galibiyetle çıkan ve Oscar ödüllerinde de 12 dalda aday gösterilen King’s Speech sırf oyunculukları için bile olsa görmeye değer.

Son not: Filmin müzikleri Alexandre Desplat imzalı ve yine her bir Desplat filminde olduğu gibi gayet başarılı. Soundtrack albümünü de mutlaka ele geçirin, pişman olmayacaksınız.

 

BOLAHENK SOKAK Copyright © 2011 | Template design by O Pregador | Powered by Blogger Templates