Konser için ülkeye gelen bir grubu izlemeyip sonradan sevmek her müzikseverin başına mutlaka gelmiştir. Bu Türk müzikseveri için fazladan dertli bir durumdur, nitekim grup büyük küçük olsun buralara gelmesi uzun sürecektir, hatta bazen hiç gelmeyecektir. The Radio Dept. benim için böyle bir gruptu ne yazık ki, onları Türkiye'ye geldikleri tarihten yani 2007 Mart'ından yaklaşık bir iki ay sonra dinlemeye başladım. Pet Grief günlerimin soundtrack'i oldu, Lesser Matters'ı ondan da çok sevdim, sonra EPleri hatim ettim, orada burada arkadaşlara anlatır, yolda yürürken, evde okurken dinlemeden edemez oldum. Sonra da Clinging to a Scheme bekleyişi başladı, yayınlandı yayınlanacak, yok sonraya kaldı derken plak şirketleri labrador'un sitesi en çok girdiğim sitelerden biri haline geldi. Bu heyecanım sonra yatıştı ama, artık umutsuzluktan mı, "bu kadar beklettiklerine göre çok güzel olacak" hayallerimden mi bilemiyorum. Albüm yayınlanınca da en çok dinlediklerimden, durup durup başka bir şarkısına taktıklarımdan, üzerine kafamda hikayeler, görüntüler işlediklerimden oldu. Vee en sonunda da konser haberleri last fm'e düştü, önce inanmadım, sonra "labrador'da görmeden inanmam" diye umutla karışık bir inkara girdim, Bronx'un ve Biletix'in sitesinde açılan sayfalarla huzura erdim, ladylestrange ile gidip biletlerimizi aldık. 22 Ekim akşamı da, daha önce hiçbirimiz Bronx'ta eşin dostun konseri hariç bir şey izlemediğimizden ve uzun zamandır oralara uğramadığımızdan biraz kaygılı bir halde gittik Bronx'a.
Last fm'den okuduğum kadarıyla bazı arkadaşlar konser günü mekan girişinde "Damsız giremezsiniz" gibi bir tepkiyle karşılaşmışlar, en yakın zamanda bu saçma durum çözülür diye umuyorum. Biz, ladylestrange, ucucaparklar ve ben yani, hepimiz dam olduğumuzdan ( !?) olacak böyle bir durumla karşılaşmadık, hatta Babylon'da olanın aksine para bayılmadan montlarımızı, ceketlerimizi vestiyere bırakabildiğimiz için mutlu mesut bir şekilde girdik içeri.
Öncelikle şunu söylemeliyim ki, her anlamda beklediğimden, tahmin ettiğimden çok çok daha fazla ilgi vardı gruba karşı. Yarım saat öncesinden gitmemize rağmen sahne önünde yerde oturan, ellerinde pankartları olan çok heyecanlı bir topluluk vardı, izleyici sayısı da gittikçe arttı. Yarım saat gecikmeyle grup sahneye çıktığında ise o küçük mekandan beklemeyeceğiniz bir alkış koptu, önce son albüme ağırlık verdiler, Domestic Scene, Heaven's on Fire, This Time Around, Never Follow Suit, Memory Loss son albümden çalınan şarkılardandı (eksiğim, yanlışım varsa düzeltin lütfen, not almadım şarkıları, hatırladığım kadarıyla aklımda kalanlar bunlar). Pankartlarla istek alan Keen on Boys ya arkadan birilerinin bağırdığını duyduğum David, Tell gibi şarkılar listelerinde değildi ne yazık ki. Sahnede seyirciyle iletişim kurmaya çok alışık değillerdi gözlemlediğim kadarıyla, Johan Duncanson şarkı aralarında teşekkür etti, pankart meselesini sordu, "Bu Türkiye'de çok yapılan bir şey mi? Hayatımda ilk defa görüyorum böyle bir şeyi," dedi. Kendisinin hiç stadyum konseri izlemediğini ya da büyük festivallerde olanlara çok dikkat etmediğini anlamış olduk böylece :) Türkiye'de "büyük" olduklarını onların da bizim de anladığımız bir konser oldu seyirci ilgisi itibariyle, onlar bıyık altından güldüler alkışlara ve sahne önünde heyecandan yerinde duramayarak dans edenlere, biz de izleyici arasında "yaşlandık mı ne yahu?" diyerek :)
Toplamda 50 dakika kadar kaldılar sahnede, tabi ki çok kısa geldi hepimize, bazılarının konseri çok "tek düze" ya da "sıkıcı" bulduklarından şikayet ettikleri duyuldu. Ancak, genel itibariyle, bizim izlemekten, orada olmaktan çok mutlu olduğumuz, grubun da "rock star" halet-i ruhiyesiyle besbelli ilk kez karşı karşıya kalıp utanıp sıkılıp şaşkınla sırıttıkları, küçük ama enerjisi çok güzel bir konser oldu. Sizi bilmem ama tekrar tekrar gelsinler, daha uzun çalsınlar, hatta Lesser Matters'ın, Pet Grief'in, henüz eskimediği için nostaljisini çok yapamadığımız Clinging to a Scheme'in tüm şarkılarını çalsınlar, sonra da ellerinde biralarıyla bıyık altından biz heyecanlı gençlere gülsünler istedim ben :) İyi ki gelmişler, iyi ki de gitmişiz.
Toplamda 50 dakika kadar kaldılar sahnede, tabi ki çok kısa geldi hepimize, bazılarının konseri çok "tek düze" ya da "sıkıcı" bulduklarından şikayet ettikleri duyuldu. Ancak, genel itibariyle, bizim izlemekten, orada olmaktan çok mutlu olduğumuz, grubun da "rock star" halet-i ruhiyesiyle besbelli ilk kez karşı karşıya kalıp utanıp sıkılıp şaşkınla sırıttıkları, küçük ama enerjisi çok güzel bir konser oldu. Sizi bilmem ama tekrar tekrar gelsinler, daha uzun çalsınlar, hatta Lesser Matters'ın, Pet Grief'in, henüz eskimediği için nostaljisini çok yapamadığımız Clinging to a Scheme'in tüm şarkılarını çalsınlar, sonra da ellerinde biralarıyla bıyık altından biz heyecanlı gençlere gülsünler istedim ben :) İyi ki gelmişler, iyi ki de gitmişiz.
Not 1: Konseri ses kayıt cihazımın azizliğine uğrayarak kaydedemedim fakat grubun yakın zamanda internetten yayınladığı The New Improved Hypocrisy'yi sizlerle paylaşayım istedim. Buyurunuz:
The Radio Dept. - The New Improved Hypocrisy
Not 2: Fotoğraflar ladylestrange'in makinesiyle tarafımdan çekilip editlenmiştir. Bir yerlerde kullanırsanız adımızı anarsanız çok seviniriz :)
Not 2: Fotoğraflar ladylestrange'in makinesiyle tarafımdan çekilip editlenmiştir. Bir yerlerde kullanırsanız adımızı anarsanız çok seviniriz :)