"İsteyen herkes benim gibi görünebilir. Saçlarını topuz yapan, büyük bir güneş gözlüğü takan ve siyah mini bir elbise giyen her kadın Audrey Hepburn olabilir."
Herkesin hatırında Marilyn Monroe'nun Kennedy için 1962'deki doğum gününde "mutlu yıllar" şarkısı söylediği kalsa da, esas bilinmeyen bir yıl sonra Kennedy'nin son doğum gününde ona "mutlu yıllar" şarkısı söyleyen kişinin Hepburn olduğu. 2 kez evlenen ve 2 çocuğu olan Hepburn 1990'da film kariyerini noktalandırmaya karar veriyor ve "The Exorcist" ile "One Flew Over The Cuckoo's Nest" filmlerinde oynamayı redediyor. 1993'te 64 yaşındayken bağırsak kanserinden ölüyor.
Havanın giderek kararmaya başladığı bu sonbahar günlerinde, yağmurlu bir pazar sabahı ne yapacağınızı düşünüyorsanız, Audrey Hepburn'le biraz nostaljinin tam sırası.
Sonbahar gelip çatmışken azıcık nostalji yapmanın tam sırası dedim ve siyah beyaz filmlerin unutulmaz yüzü Audrey Hepburn'ün filmlerine geri dönelim istedim. Annelerin "çok asil" sıfatı altında tanımladığı belki de tek ikon kendisi. Marilyn Monroe gibi gösterişli bir güzelliğe sahip değil, aksine onun güzelliği sadeliği ve kibarlığından geliyor. Belki de bu yüzden o Roma Tatili'nde olduğu gibi bir prensesi canlandırdığında ya da Sabrina'daki gibi bir lady olmaya çalıştığında onu izlemeye doyamıyoruz.
Kendisi 1929 doğumlu, İngiliz bir baba ve Hollandalı bir annenin tek çocuğu. Küçük yaşında annesiyle babasının boşanmasının ardından, annesiyle Nazi işgali altındaki Hollanda'ya taşınıyor. Daha sonra Londra'ya geçiyor. Burada önce bir bale okuluna yazılıyor. Çevresinde kısa süreliğine bile bale yapmış birisi olanlar iyi bilirler, her kimin kanına bale bir kez karıştıysa bundan böyle onun duruşu değişir, sırtı her daim dikleşir, yürüyüşü bile dans eder misali olur. Hepburn de söz konusu sıfatları adının başına ekledikten sonra, modellik yapmaya başlıyor. Sinemaya atılması da uzun sürmüyor.
Kendisi 1929 doğumlu, İngiliz bir baba ve Hollandalı bir annenin tek çocuğu. Küçük yaşında annesiyle babasının boşanmasının ardından, annesiyle Nazi işgali altındaki Hollanda'ya taşınıyor. Daha sonra Londra'ya geçiyor. Burada önce bir bale okuluna yazılıyor. Çevresinde kısa süreliğine bile bale yapmış birisi olanlar iyi bilirler, her kimin kanına bale bir kez karıştıysa bundan böyle onun duruşu değişir, sırtı her daim dikleşir, yürüyüşü bile dans eder misali olur. Hepburn de söz konusu sıfatları adının başına ekledikten sonra, modellik yapmaya başlıyor. Sinemaya atılması da uzun sürmüyor.
22 yaşında "Young Wives Tale'"de oynayarak zerafeti ile dikkattleri hemen üzerinde topluyor. "Monte Carlo Baby", "Lavender Hill Mob" ve "Secret People" filmlerinde boy gösterdikten sonra, 1952'de Roma Tatili'nde ilk kez başrolde oynuyor ve bu rolüyle En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar'ı kazanıyor. Törende kendisine ödülü veren Jean Hersholt'a teşekkür etmek maksadıyla yanağından öpecekken, hedefi şaşırıp dudağına bir öpücük konduruyor. Bunun ardından utançla tuvalete koşan Hepburn'ün ödülüyle birlikte fotoğrafçıların karşısına geçmesi de haliyle biraz vakit alıyor. Benim de en sevdiğim Hepburn filmlerinden olan Roma Tatili'nden sonra ise, tabii ki hepimizin gönlündeki birinci, Sabrina çekiliyor. Yeşilçam tarafından Hülya Koçyiğit'li bir versiyonu olduğunu da hatırlatmam gerek. Tabii yıllar sonra çekilen Bir İstanbul Masalı'nın da bir Sabrina uyarlaması olması ve yıllar yılı önümüze sürülen benzer senaryonun bundan sadece 5 yıl kadar önce bile reyting rekorları kırmasının ardında orjinal Hepburn'lü Sabrina'nın payı yadsınamaz. Klasikler arasındaki Sabrina, bugün hala yağmurlu bir pazar gününde battaniye altına girilip de izlenecek filmler listesinde bir numarada geliyor.
Daha sonra "War and Peace", "Love In The Afternoon", "Green Mansions" ve tabii ki "Funny Face", Hepburn filmografisine ekleniyor. Funny Face, Hepburn'ü dans edip şarkı söylemerken izlemek isteyenler için ideal filmlerden biri. Fred Auster'e eşlik edebilecek kadar iyi dans eden Hepburn, bu filmden önce, kısa süreli bale eğitimine rağmen, dans edebildiğine inanmıyormuş. Dolayısıyla Fred Auster'li bir dans filmi kendisine teklif edildiğinde bir süre uykuları kaçmış. Hatta "Funny Face"i çekebilmek için "Gigi" de oynamayı reddetmiş. Fakat filmi izlediğinizde Hepburn'ün dansını görmekten ötürü aşırı keyif alıyorsunuz. Simsiyah kıyafetler içindeki incecik vücudu sanki baştan beri dans için yararılmış. Filmin pek çok sahnesinde kahkahalarınıza engel olamasanız da (benim favorim Fred Auster'in boğa güreşi dansını yaptığı sahne), klasik bir Hepburn filmi izlemek isteyenler için ideal.
Daha sonra "War and Peace", "Love In The Afternoon", "Green Mansions" ve tabii ki "Funny Face", Hepburn filmografisine ekleniyor. Funny Face, Hepburn'ü dans edip şarkı söylemerken izlemek isteyenler için ideal filmlerden biri. Fred Auster'e eşlik edebilecek kadar iyi dans eden Hepburn, bu filmden önce, kısa süreli bale eğitimine rağmen, dans edebildiğine inanmıyormuş. Dolayısıyla Fred Auster'li bir dans filmi kendisine teklif edildiğinde bir süre uykuları kaçmış. Hatta "Funny Face"i çekebilmek için "Gigi" de oynamayı reddetmiş. Fakat filmi izlediğinizde Hepburn'ün dansını görmekten ötürü aşırı keyif alıyorsunuz. Simsiyah kıyafetler içindeki incecik vücudu sanki baştan beri dans için yararılmış. Filmin pek çok sahnesinde kahkahalarınıza engel olamasanız da (benim favorim Fred Auster'in boğa güreşi dansını yaptığı sahne), klasik bir Hepburn filmi izlemek isteyenler için ideal.
Kariyerine kalplerde taht kurmasını sağlayan diğer filmleri "My Fair Lady", "Breakfast At Tiffany's" ve "Wait Until Dark" filmleriyle devam eden Hepburn'ün "Breakfast At Tiffany's" de seslendirdiği Moonriver hala hepimizin kulaklarında.
Herkesin hatırında Marilyn Monroe'nun Kennedy için 1962'deki doğum gününde "mutlu yıllar" şarkısı söylediği kalsa da, esas bilinmeyen bir yıl sonra Kennedy'nin son doğum gününde ona "mutlu yıllar" şarkısı söyleyen kişinin Hepburn olduğu. 2 kez evlenen ve 2 çocuğu olan Hepburn 1990'da film kariyerini noktalandırmaya karar veriyor ve "The Exorcist" ile "One Flew Over The Cuckoo's Nest" filmlerinde oynamayı redediyor. 1993'te 64 yaşındayken bağırsak kanserinden ölüyor.
Havanın giderek kararmaya başladığı bu sonbahar günlerinde, yağmurlu bir pazar sabahı ne yapacağınızı düşünüyorsanız, Audrey Hepburn'le biraz nostaljinin tam sırası.
beyendim