Anglo-sakson ve Amerikan dünyasında YA yani young-adult diye bilinen, bizde yayınevlerinin "gençlik" olarak adlandırdıkları, çoğumuzun pek haberdar olmadığı, olsa da es geçtiği bir tür var. Bizde genelde çocuk kitaplarının arasına sıkışmış, bizim yaş grubunun dimağında İpek Ongun'dan öteye gidememiş bir tür bu. Ancak, tabi ki her meselede olduğu gibi, adını andığım edebiyat dünyalarında çok daha oturmuş bir geleneği ve büyük bir satış potansiyeli olan bu progresivist edebi türü, dünya genelinde paranormal ve fantazi roman serileri kasıp kavuruyor. En bilinen örneklerinden bahsetmek gerekirse, Twilight Saga serisi mesela, yine bizde çok bilinmese de bu türe dahil, ya da Harry Potter serisi, yola "çocuk" standlarında başlamış ama bu türe doğru doğal bir ilerleme göstermiş bir seri. Bunlar tabi ki derece iyi ve kabul görmüş örnekler. Bunlardan çok daha kötü, edebi değeri kesinlikle olmayan, sadece bu ikisinin yarattığı talebi karşılamaya yönelik bir sürü kitap daha var, çoğu özellikle vampir ve büyücülük, cadılık meseleleri işleyen ve alttan alta gençlere katı bir ahlaki mesaj verip, "höt" diyen. İşte o kitaplardan bazılarına bu yaz sabahlara kadar çeviri yapıp hiçbir şey okumaya enerjimin olmadığı bir dönemde bakma şansım oldu. Ne yazık ki çoğu, içerik ne olursa olsun benim gibi başladığı kitabı bitirme takıntılı bir okuru bile bezdirecek kadar kötü yazılmış, okurunun zekasını hiçe sayan, gençlere yazıldığı gerekçesiyle sanırım, sansür-sever ve dolayısıyla kendi dünyasında bile bir realizm tutturmaktan yoksun romanlardı. Durum böyle olunca, ben açıkçası türün en azından görece yeni ürünlerinden ümidimi kestim, zaten çeviri derdim de bitince güzel güzel asıl okumak istediğim romanlarıma döndüm, dolayısıyla bu türün örnekleri biraz radarımdan çıkmış oldu. Ta ki kadrosunu çok sevdiğim CanGençlik'in Joyce Carol Oates'un gençlik romanlarını bastığını öğrenene kadar.
"Amerika'nın en üretken yazarlarından biri" tamlaması Joyce Carol Oates'un neredeyse ikinci adı gibi bir şey, çünkü kendisiyle her tanışan okurun mutlaka gözlerini yuvalarından fırlatacak kadar geniş bir yelpazesi ve büyük bir külliyatı var. Aynı zamanda Princeton'da Creative Writing bölümünde hoca ve son zamanlarda biz Bolahenk yazarlarını en çok heyecanlandıran yazarlardan biri olan Jonathan Safran Foer'in de hocası kendisi. Bunlar tabi işin biraz kartvizit kısmı ama bir yazarın referanslarının kuvvetli olması, edebiyat gibi takipçilerini biraz "kulaktan kulağa" yoluyla kazanan bir tür için her zaman etkileyeci olmuştur. Sadece hikayeleriyle tanıdığım bir yazar olmasına rağmen, hikayelerinde yakaladığı, her zaman çok "arzu edilen" bir şey olmayan çarpıcı realizmi ve hikaye türünde formda geleneksel olmayan tavrı beni çok etkilemişti, ancak okunacak şeylerin arasında yollarımız bir daha kesişmemişti. Böyle güzel bir ilk izlenimin sonrasında CanGençlik aracılığıyla karşıma çıkan Deli Yeşil ve Seksi'yi nasıl bir hevesle okuduğumu tahmin edersiniz.
Öncelikle iki kitap da kesinlikle sadece "gençlik" ya da YA sayılıp, sadece gençlere yönelik, ya da onların ilgisini çekebilecek meselelerle ilgilendiği var sayılabilecek romanlar değil. Deli Yeşil aile içi şiddet, özgüven, medya, görünen ile olan arasındaki fark gibi çok ciddi meseleleri, mükemmel bir hayatı olduğuna inanılan 15 yaşındaki kahramanı Francesca'nın gözünden ele alıyor. Seksi ise, 16 yaşındaki yakışıklı kahramanı Darren'ın gözünden, "arzu edilen" olmanın aslında arzu edilmeyen kadar sıkıntılı durumunu, cinsel kimlik, taciz, vicdan gibi yine oldukça yetişkin meselelere değinerek anlatıyor. İki romanın da, anlatıcı ve kahramanlarının "genç" olmalarının dışında yazımın başında bahsettiğim popüler gençlik romanlarıyla uzaktan yakından ilgisi yok. İkisi de okuyucusunun, yaşı ne olursa olsun, zekasına, metinle ilişki kurma gücüne güvenen romanlar. Ancak, bence ikisinin de en güzel tarafı, karakterini çok iyi tanıyan, anlayan bir yazar tarafından yazıldıklarını her satırda hissettirmeleri. Francesca da Darren da, zeki gençler olmalarına rağmen içinde bulundukları zor durumlara karşı ilk gençliğe özgü bir reddediş ve umursamazlık ile yaklaşıyor, ikisinde de hala çocukluğun sorumsuzluğuna kaçış için büyük bir özlem var. Onların bu halet-i ruhiyesi o kadar güncel bir dille, o kadar kararında ilerleyerek anlatılıyor ki, yazarın '38 doğumlu bir kadın olduğuna inanasınız gelmiyor. İki romanın ortak noktalarından bir diğeri ise, ikisinin de coming-of-age romanları olması. İkisinin de sonlanışı karakterlerin psikolojik bir büyüme, gelişme, sorumluluk alma, yani erişkinliğe yaklaşmalarına işaret ediyor. Yaşadıkları can sıkıcı durumlardan, Francesca da Darren da, asla yapay olmayan, oldukça nüanslı zaferlerle çıkıyor, siz de ister istemez kendinizi snob veya yapay olamayan, sadece olduğu gibi olan güzel bir bağımsız Amerikan filmi izlemiş gibi hissediyorsunuz.
Aralarından benim favorim, formundaki günlük, polis ifadesi kayıtları, Emily Dickinson alıntısı gibi tarafları ile bana daha çok hitap eden Deli Yeşil oldu. Ancak, Seksi de ele aldığı meselelere olgun ve içgörülü yaklaşımları itibariyle özellikle de 14-18 yaş grubu tarafından okunması gereken bir kitap. Yaşınızın çok önemli yok aslına bakarsanız, Seksi ve Deli Yeşil iyi yazılmış ve iyi kurgulanmış roman seven tüm okuyucular için!
Aralarından benim favorim, formundaki günlük, polis ifadesi kayıtları, Emily Dickinson alıntısı gibi tarafları ile bana daha çok hitap eden Deli Yeşil oldu. Ancak, Seksi de ele aldığı meselelere olgun ve içgörülü yaklaşımları itibariyle özellikle de 14-18 yaş grubu tarafından okunması gereken bir kitap. Yaşınızın çok önemli yok aslına bakarsanız, Seksi ve Deli Yeşil iyi yazılmış ve iyi kurgulanmış roman seven tüm okuyucular için!
İşte Sibel'den beklediğim hareketler! Yazını siteme taşıdım, kızmazsın ya?
http://www.cangenclikyayinlari.com/2010/11/26-11-10-bir-bolahenk-sokak-gecesi-eger-bir-yazar/
Gençlik
CanGençlik
Nasıl kızarım ben sana CanGençlik? :)
Çok mutlu oldum aksine, çok teşekkür ederim.
can gençlikte okudum, şaşırdım, sevindim.sibellll:)))