William Faulkner
Tarih, 2 Temmuz 1961. Tam 49 yıl önce. Çanlar Kimin İçin Çalıyor, Yaşlı Adam Ve Deniz, Güneş De Doğar gibi, Amerikan edebiyatının klasiklerine imza atmış olan Ernest Hemingway, iki bacağının arasına kıstırdığı tüfeği ve alnının ortasında açılmış bir delikle ölü bulundu. Kimse ne olduğunu tam olarak bilemedi. İntihar da etmiş olabilirdi, kaza kurşununa kurban gitmiş de. Her şey büyük bir tesadüf olabilirdi, ya da büyük bir plan. 1954’te yazdığı bir mektupta, sadece 5 yıl daha yaşayacağını söylüyordu. 1960’ta farklı isimler kullanarak 2 kez hastaneye yatmıştı. Koku alma duyusuna hayrandı, sigaraya elini sürmedi. Ama içki ve yemek vazgeçilmezleriydi. Son yıllarında 205’e kadar çıkan kilosuyla Hemingway, tam bir keyif adamıydı.
“Benimle evlenen biri düzenli yemek yer, istediği zaman becerilir ve oldukça iyi bir yaşamı olur” derken kastettiği de buydu. Evlendiği 3 kadına da düzenli yemek verdi, istediklerinde becerdi ve hepsine, ayrılırken bile, bolca para gönderdi. Tek bir şartı vardı: Yazarken ona dokunulmaması. Dikkatini topladığı o değerli yazma anlarının bozulmasını, sevişirken basılmaya benzetiyordu. Haklıydı da. Yazmak için dikkatini toplamalıydı. Çok satmak ya da çok ünlü olmak değil, çok iyi yazmak peşindeydi.
1917’de liseyi bitirdikten sonra Kansas City Star’da gazetecilik yapmaya başladı. 1. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Kızılhaç’a gönüllü olarak girdi, ambulans şöförlüğü yapmaya başladı ve gazetedeki işine son verdi. 8 Haziran 1918’de hemen yakınında patlayan Avusturya topuyla ağır yaralandı. İki İtalyan askerine yardım etmeye çalışırken bacaklarından sakatlandı. Yaşadıkları ona İtalyan Hükümeti’nden bir Gümüş Onur Madalyası getirdi. Daha sonra evlendi, gazetedeki işine geri döndü ve ilk iş olarak onu seçkin yazar ortamlarına sokacak olan Paris’e taşındı.
Gazetecilik, Hemingway’in yalın, objektif, olayları adeta bir kameradan izliyormuşçasına net ve sade aktaran dilinin temellerini atan en büyük unsurdu. "Gazetecilik yıllarında öğrendiğim kurallar en güzelleriydi ve tüm yazarlık hayatım boyunca onları unutamadım" derken, kasttettiği de buydu.
Savaş yıllarında yaşadıkları onun en temel malzemeleriydi. Fakat Hemingway’in beslendikleri bununla da sınırlı değildi. Babası eline ilk kez tüfeği tutuşturduğu andan itibaren, o artık bir av hayranıydı. Hikaye ve romanlarında ölüm sahnelerini tüm detaylarıyla, duygudan arıdnıdırlmış bir dille anlatması da bundandı. Boğa güreşi hayranıydı. Zamanında matador yardımcısı olmak için teklif almış olması, gururla anlattığı anılardandı.
Keyfin her türlüsü onun için mübahken, seks de keyif listesinde en üst sıralarda geliyordu. 3 karısını da mutlu ettiğine inanırken, bir yandan da vazgeçemediği fahişeler onun için tıpkı avcılık ya da boğa güreşi gibi bir hobiydi. Boks ve bahisçilikse, keyif listesinde seksten hemen sonra geliyordu.
3 oğlu olmuştu ve kedileriyle edindiği deneyimler sonunda “İyi ki hiç kızım olmamış” diyordu. Onun kurgularında kadınlar kedilerle özdeşleşiyordu, erkekleri itekleyen arka güç saflarında yer alıyorlardı. Özel hayatında ise kadınlar ikiye ayrılıyordu: Fahişeler ve evlendiği kadınlar.
Edebiyat için verilmiş ödülleri alan yazarları hiç anlayamadığını söylerken, yıllar sonra hem Nobel, hem de Pulitzer ödüllerini reddetmeden eve götürecek olan yazarlardan biri olacağından habersizdi. İki ödülü de kabul ettikten sonra gazetecilerden kaçması, kimseyi şaşırtmadı. Kontrol ve güç onun için önemliydi. Boks, seks, boğa güreşi, avcılık… Hepsi onun gücünü gösterebileceği biricik alanlardı. Yazmaksa onun için bambaşka bir savaş alanıydı. Gücünü gösterebileceği, en iyi yazar olmak için uğraşabileceği, kağıt üstünde kanlı bıçaklı dövüşebileceği kusursuz bir savaş alanı...
Ve Hemingway, bundan tam 49 yıl önce 2 Temmuz sabahı öldüğünde, Amerikan edebiyatına adını altın harflerle yazdırmış, hayatla girdiği tüm savaşların biricik galibi olma çabasını kendi silahından çıkan bir kurşunla noktalamıştı.