20.4.10

barış bıçakçı öyküleri

,
*** bu yazıda barış bıçakçı'nın kitaplarına dair ayrıntılar yer alıyor. kitapları okumamış olanlar yazıyı okumak istemeyebilirler.***

sanırım ilk olarak annemin kitaplığındaki kitapları okuyarak başladığım için, türk edebiyatı’nda en çok 80’lerde yazılmış öyküleri okumuşum. bu dönemde yazılmış öykülerde, hem annemin kitaplarında, hem de daha sonra okulda okuduklarımızda gördüğüm ortak taraflar var. türk öykücülerinin metnin sınırlarını zorladığı, kurgusallığı kırıp okura yazının mutfağını açtığı bir dönem bu. bunun eminim bir takım politik ve sosyo-kültürel sebepleri de vardır, benim asıl değinmek istediğim bir süre sonra bu öykülerin okura fazla “deneysel” gelmesi meselesi. hepsinin böyle olduğunu söylemiyorum, ama döneme genel olarak yayılmış böyle bir hava var bence. içlerinde çok başarılı olanlar da var elbette, ama insan öyle bir noktaya geliyor ki, tanıdık, bütünselliğini koruyan, konusundan başka bir şey anlatma derdi olmayan bir şeyler de okumak istiyor- bende böyle oldu en azından.


evdeki kitaplığımızda müpteda’ya doğum günü hediyesi olarak gelen “bir süre yere paralel gittikten sonra” duruyordu, bense “hazır tüyap'tayken kendime de bir hediye alayım” diyerek “baharda yine geliriz”i almıştım. o kadar sade, abartıdan uzak, mütevazı ama bir yandan da insana çok başka bir yerinden dokunan öyküler var ki bu kitapta, tam olarak anlatamıyorum. her okurun “bunu ben yazmış olmalıydım” dediği bir roman, öykü, herneyse vardır diye tahmin ediyorum, benim için bu kitaptaki “eve dönerken” öyküsü böyle işte. çok fazla ipucu vermek istemiyorum, ama basit, gündelik bir olay nasıl bambaşka bir yola sapar, nasıl insanın hiç yaşamadığı, tanık olmadığı bir deneyim bu kadar içselleşebilir bilmiyorum, ama oluyor bir şekilde. "insan olma hali"ni inanılmaz bir şekilde yansıtan öyküler var bu kitapta. bir yandan ankaralı öyküler bunlar; bana sanki yazar, içinde taşıdığı kasvetli ama sakin ankara'dan dışarı bakıyor gibi geliyor, öykülerine de bunun izleri yansıyor.



bıçakçı’nın diğer öykü kitabı “aramızdaki en kısa mesafe” iki erkek kardeşin büyüme öykülerini anlatıyor, ama bunu öyle bir yolla yapıyor ki, bu büyümeyi öykülerdeki sesin gelişiminden anlıyoruz. kitabın en başında bir çocuğun bakış açısını görüyoruz, ilerledikçe anlatıcının olayları kavrayışındaki değişimine tanık oluyoruz, bu haliyle metnin sesini de değiştiriyor. "baharda yine geliriz"deki sadeliği bu kitapta da buluyoruz.



“bir süre yere paralel gittikten sonra”da da “aramızdaki en kısa mesafe”deki gibi öykülerin tümünü birarada tutan ortak bir tema var. bu öykülerde başak’ın intiharıyla sarsılan farklı insanların hem bu intiharla başa çıkma yollarını, hem de başak'ı nasıl tanıdıklarını görüyoruz. başak’ın hayatla olan bağlarının inceliğine karşılık bu intihar sonucunda bu insanların aralarındaki bağlar güçleniyor.

barış bıçakçı yalnızca öykü yazmıyor, "herkes herkesle dostmuş gibi" ve "bizim büyük çaresizliğimiz" adlı iki romanı ve "veciz sözler" adlı bir uzun öyküsü var, bir de çocuk kitabı çevirileri.

"bizim büyük çaresizliğimiz" bugünlerde bir filme dönüşüyor, filmin başrollerinde ilker aksum (ender), fatih al (çetin) ve güneş sayın (nihal) var.

diyeceğim, barış bıçakçı "türkiye'de öykü yazılmıyor, hep roman hep roman", "genç yazarlardan iş çıkmaz azizim", "edebiyat dediğin şöyle şatafatlı olmalı" diyen herkesin ezberini bozuyor. herkese tavsiyemdir.

edit: murat gülsoy'un bir süre yere paralel gittikten sonra hakkındaki yazısı için bkz: 602. Gece

0 yorum to “barış bıçakçı öyküleri”

 

BOLAHENK SOKAK Copyright © 2011 | Template design by O Pregador | Powered by Blogger Templates