6.8.10

Türk Dizileri Mehter Marşı Gibi: İki İleri, Bir Geri

,

Malum, dizi uyarlamalarına bayılıyoruz. Batı televizyonlarında, ki Batı'dan kastım genellikle Amerika oluyor tabii, çok tutulan dizileri, söz konusu diziler 4. ya da 5. sezondayken, hatta bazen toptan bitmişken alıp, evirip çevirip, kendimize göre yontup biçip tabiri caizse "Türkleştirip" temcit pilavı misali sunuyoruz Türk izleyicisinin karşısına. Bu çok nadiren başarılı örneklere imza atılmasına yol açsa da - Bir Kadın Bir Erkek bunun güzel örneklerinden biri-, genellikle komik ve absürd işlerin ortaya çıkmasına yol açıyor: Grey's Anatomy dizisinin, Show Tv ekranlarında yayınlanan Doktorlar uyarlaması bunlardan biri. Doktorlar dizisi sayesinde Aysun Kayacı'yı doktor olarak görme "şansına" sahip olmamız yanı sıra, bence dizinin en mükemmel oyuncu seçimi Kutsi'ydi ki, bu seçim benim Doktorlar dizisine uzunca bir süre "Kutsi'nin Anatomisi" dememe sebep oldu.

Liste tabii uzayıp gidiyor. Kavak Yelleri'nin halis bir Dawson's Creek olarak ortaya çıkıp kendi yolunda ilerlemesi, yıllarca mutlulukla izlediğimiz Sabrina The Teenage Witch'in korkunç bir uyarlamayla Tatlı Cadı olarak karşımıza çıkması, The Nanny dizisinin Dadı adı altında Gülben Ergen'le şaşırtıcı şekilde başarılı bir versiyonunun yapılması, Sex And The City'nin Deniz Akkaya'lı kabus bir uyarlamasının çekilmesi ve son örneklerden birisi olarak da Gossip Girl'ün Küçük Sırlar adı altında fırına verilmesi...

Yabancı memleketlerdeki dizileri alıp da yeniden uyarlamak sadece bize has bir şey değil tabii ki. Bizim bizzat taklit ettiğimiz Amerikan televizyonları da sıklıkla yapıyor benzer bir "araklamayı". Misal, Bolahenk Sokak'ta incelediğimiz Skins'in Amerikan versiyonunun çekilmekte olduğundan da bahsetmiştik daha önce. Tutan güzel işlerden etkilenilebilir,bunlar çeşitlendirilip yeni yeni versiyonlarla izleyicilere sunulabilir. Böyle bir fikir paylaşımı, fikir yararlanılması ya da fikir araklaması, ne derseniz deyin, çok da büyük bir mesele değil. Bence esas mesele ve bu meselenin bizim için problemli kısmı, bizim bu dizileri nasıl Türkleştirdiğimiz mevzusunda ortaya çıkıyor.


Şu sıralar TV ile fazla haşır neşir olduğumdan gündüz kuşağında verilen dizileri izleme şansı buldum. Örneğin içinde bulunduğumuz yaz günlerinde, Doktorlar yeniden gösterimde. Doktorlar'ın temellerini aldığı Grey's Anatomy dizisini fazla izlemişliğim yok. İlk birkaç bölüme baktıktan sonra, sıkı bir House M.D fanı olarak, diziyi fazla aşklı meşkli bulup izlemekten vazgeçtim. Fakat ilk birkaç bölümde de, ana karakter Meredith'in kendi alanında çok ünlü bir cerrah olan annesinin alzheimer olduğunu öğrenmeme yetecek kadar izlemiş bulundum. Doktorlar uyarlamasına baktığımda Meredith'in Türk karşılığı olan Ela karakterinin ünlü cerrah olan ebeveyninin anneden babaya dönüştürülmüş olduğunu dehşet içinde fark ettim. Benzer şekilde, dizinin fanları yanlışsam beni düzeltsin lütfen, Meredith ilk bölümde esas doktorumuzla barda tanışıp tek gecelik bir ilişki yaşıyor, ardından da onun aslında birlikte çalışacağı önemli doktorlardan birisi olduğunu öğreniyordu, değil mi? Doktorlar'da ne oluyor? Ela, esas adamımız Kutsi'yle (karakterin adı Doktor Levent ama ben inatla Kutsi demekte ısrarcıyım) takside tanışıyor, Kutsi bir çift flörtöz laf edince Ela da namuslu bir kız olduğundan Kutsi'yi taksiden atıp arkasından da "Hödük" diye bağırıyor. Devam edelim...

Son örneklerden biri olan Küçük Sırlar, karakterlerden Chuck'ın adı Çet'e, Serena'nın adı Su'ya dönüştürülecek kadar sadık kalmış ana senaryoya. Güya... Gossip Girl'ü hatırlayalım hep birlikte. Durum neydi? Dan'in babası fakir, Serena'nın annesi zengindi ve Serena'nın annesi Lilly sürekli Dan'in babası Rufus'a maddi açıdan yardım edebilmek için iş teklifleri götürüyordu, değil mi? Küçük Sırlar'da nasıl sizce? Tabii ki Dan'in fakir babası Rufus, olmuş size bir anne. Serena'nın zengin babası da olmuş size Su'nun zengin babası. Yani zengin adam, fakir kadına iş teklifleriyle yardım etmeye çalışıyor. Aksi düşünülebilir miydi? Zengin kadın fakir adama yardım ediyor olabilir miydi? Tabii ki hayır. Bizim coğrafyamızda kadın erkeğe maddi olarak yardım edebilir mi? Ayıptır, günahtır. Tabii ki etmez, adam kabul etmez. Bizim adamlarımız öyle Amerika'nın Rufus'u gibi, kılıbık değildir ne de olsa... Dolayısıyla biz Türk izleyicisine uygun görülen de yeniden başlatılan Çocuklar Duymasın işkencesinde olduğu gibi, taş fırın erkeği Haluk'tur. Buyuralım hep beraber seve seve izleyelim şimdi.


Dawson's Creek'e köklerini dayandırarak başlamış Kavak Yelleri'ne bakalım şimdi. Ben orada, Dawson's Creek'teki gibi bir Jack göremiyorum. Gören varsa söylesin... Jack'in gay oluşu, tabii cızz, en büyük tabumuz. Bir gençlik dizisinde nasıl yaratılır öyle bir karakter? Bir ara ben de dahil olmak üzere bir çoğumuzun bayıla bayıla izlediği Kampüsistan vardı, bilmem hatırlar mısınız? Orada süper bir gay karakter yaratmışlardı. "Vay be" demiştim, "helal olsun". Sonra ne oldu? O gay çocuğu alıp, bir tane kızla evlendirdiler. Çocuğa kendi çaplarınca, doğru yolu buldurmuş oldular. Alkış... Şimdi bir zamanların başka bir efsane dizisi Bir İstanbul Masalı'nı hatırlayalım. Orada ana karakter Selim'in süper bir arkadaşı vardı. Sonra o arkadaş gelip Selim'e gay olduğunu itiraf etmişti. Hatırladık mı? Sonra ne oldu? Bir daha onun gay olmasının sözü açıldı mı? Öyle bir konuşma sahnesi hiç olmamış, o adamın hiçbir özel hayatı yokmuş gibi devam ettirildi dizi. Bir tesadüf sonucu öğrendiğime göre, dizinin senaristlerine yönetimden uyarı geldiğinden, meselenin üzeri kapatılmış. Yine alkış...

Annemin bayıla bayıla izlediği dizilerden Melekler Korusun'da da tüylerimi diken diken eden başka bir örnek var. İçinde tiyatro aşkıyla yanıp tutuşan bir kız, İstanbul'a her şeyi göze alarak geliyor, annesi de kızını koruyup kollamak için peşinden İstanbul'a taşınıyor. Fakat bu dizinin finali nasıl oluyor? Bu kızcağız evlendi, hatta evlenmekle kalmadı, şimdi bir de bebek doğurdu. İnsaf diyorum. Bu nasıl bir gençlik dizisi? Sene kaç? Bu mudur kıza biçilen kader?

Bir Kadın Bir Erkek'in muhteşem cüretkarlığı ya da Aşk-ı Memnu'nun son versiyonunun, orijinal kitapta olduğu gibi, Bihter'in intiharı ve Behlül'ün Nihal'le nikahıyla son verilmemesi; diğer bir deyişle suçun tüm ağırlığının sadece kadının sırtına yüklenmemesinin sağlanması gibi örnekler azıcık da olsa keyfimin yerine gelmesini sağlıyordu. "Hah," diyordum, "bizde de bir şeyler değişiyor, artık korkularımızdan arınıyoruz, televizyon özgürleşiyor, cinsellik tabu olmaktan çıkmaya başlıyor," vs... Halbuki yukarda saydığım diğer örnekler ve nicelerini düşündükçe yine içim kararıyor, Türk televizyonları kendi Orta Çağ'larının içinde sonsuza dek kalacaklar gibi korkunç bir kuşkuya düşüyorum.

Gossip Girl'ü, The Nanny'i, Grey's Anatomy'i uyarlamak, yontmak biçmek kolay. Tavsiyem "kolaysa" House M.D uyarlaması yapmaları. Ya da daha da iyisi, biz izleyiciler olarak True Blood'ı Hakiki Kan olarak izlemek istiyoruz. Talebimiz budur... Artık Jason'ı hacı, La Fayette'i beyaz bir kadın mı yaparsınız o kadarını yapımcı ve senaristlerin yaratıcılığına bırakıyorum. Ne de olsa bu alanda muhtaç oldukları yaratıcılık, damarlarındaki sansür ruhunda gizli...

2 yorum to “Türk Dizileri Mehter Marşı Gibi: İki İleri, Bir Geri”

 

BOLAHENK SOKAK Copyright © 2011 | Template design by O Pregador | Powered by Blogger Templates