23.1.11

Sofia Coppola'dan Bir Ennui Güzellemesi: Somewhere / Başka Bir Yerde

,
Biz modern izleyicilerin filmle kurduğu duygusal ilişki genellikle ikiye ayrılıyor: Bir filmden kendimize ya kathartik bir deneyim çıkarıyoruz, yani özdeşleştiğimiz karakterlerin reel olmayan eylemlerini ikinci elden tecrübe edip ağlıyor, seviniyor, üzülüyoruz; ya da özdeşleşemeyeceğimizden emin olduğumuz karakterlerin hikayelerinin içinde görsel, duyusal sinema efektlerinin de etkisiyle, kaybolup kendi gerçekliğimizden kaçıyoruz. Bu deneyimler, yaşandıkları anda ne kadar kuvvetli olursa olsunlar, çok istisnai durumlar hariç, sonraki güne unutulmuş, tamamen zihnimizden silinmiş oluyor. Bu durumun geçiciliğine rağmen, yine de bize bu deneyimleri yaşatmayan, bir yerinden özdeşlik kuramadığımız filmlerden uzak duruyoruz. Onları sıkıcı, izlemesi zor, "anlamsız" buluyoruz; bir yerinden bize ulaşsınlar, içinde bizim için de ulaşılır olan genel geçer bir şey olsun, olmazsa da bize hayatlarımızda olmayan bir şey sunsun, bizi şaşırtsın istiyoruz.
Somewhere, işte tam da bunların hiçbirini yapmayan filmlerden. Oscar ödüllü Sofia Coppola'nın son uzun metraj ürünü olan,  ilk bakışta üstte gördüğünüz son derece retro posteri ve uzun çekimleriyle ilgi çeken film, orta yaşlı ve son derece başarılı bir Hollywood aktörünün herhangi bir anlam ve derinlikten yoksun zavallı varoluşunu anlatıyor. Her gece bir başka kadınla birlikte olan, hayatı ne söyleyeceğini bilmediği röportajlar ve içine nasıl düştüğünü bilmediği bir ün, para ve dejenerasyon etrafında dönen Johnny Marco'nun film boyunca tek bir kayda değer laf etmeyen arkadaşı ve 11 yaşındaki kızı hariç kimsesi yok. Filmin en başlarında onun bu anlamsız varoluşu, hiçbir Hollywood abartısına bulaşmadan küçük nüanslarla ve absürd durumlarla son derece başarılı bir şekilde veriliyor. Hatta Johnny ile birlikte kendinizi de vurmak isteyeceğiniz büyük bir can sıkıntısından ve anlamlı bir insan ilişkisinden yoksun olan bu bölümler, filmin gidişatı adına kaygılanmanıza yol açıyor. Johnny'nin hayatının sadece bir buçuk saatlik seçmece bölümlerini izleyeceğiniz filmdeki neredeyse dokunulur hale gelen bu can sıkıntısı size de bulaşır diye korkmadan edemiyorsunuz. Bunda filmin sırtını yasladığı ve Coppola'nın imzası haline gelmiş minimalizmin büyük bir etkisi var, Coppola hiçbir şeyi ilk görüşte, ilk sahnede anlatmak, anlaşılır kılmak derdinde değil; dolayısıyla da size kalan sadece çok iyi çekimlerle kaydedilmiş durumlar, ana karakterin son derece manasız yaşamının el verdiğince diyalog ve neyse ki çok başarılı oyunculuklar.

İlk kez performanslarını izlediğim Johnny'i canlandıran Stephen Dorff ve kızı Chloe rolündeki Elle Fanning gerçekten şapka çıkaracak kadar iyi performanslar sergiliyorlar. Sephen Dorff'un Johnny portresi ister istemez her çok başarılı performansta olduğu gibi aktörün kendisini sorgulatıyor, hakkında daha çok şey bilme, daha fazla performansını izleme isteğini uyandırıyor. Johnny'nin bir süre her zamankinden daha fazla vakit geçirmek durumunda kaldığı ve onunla ilişkisi üzerinden kendi hayatının eksikliklerini anladığı 11 yaşındaki masum, sakin, hem çocuk hem genç Chloe rolünde Elle Fanning de en az Stephen Dorff kadar iyi. İnsan ister istemez Fanning kanında bir şeyler var herhalde diye düşünmeden edemiyor (Elle, Dakota Fanning'in kız kardeşi).
Bu iki karakterin son derece durağan, alıştığımız anlamda bir giriş-gelişme-sonuçtan ve diyalogtan uzak öyküsü, tüm bu genel film izleyicisini zorlayan haline, "önemli", "büyük" anlatı eksikliğine rağmen son derece doğal etmenlere yaslanarak son derece insani şekilde anlatılıyor. Filmlerde göre göre alıştığımız, artık "ister" olduğumuz türden bir çözülme ya da son da yok Somewhere'de. Kamera kullanımları Coppola'nın diğer filmlerinden farklı olarak daha natürel daha dogmavari bir tonda, çekimler akla Fransız New Wave'ini, diyalogun aksaklığı ise Nuri Bilge Ceylan'ı getiriyor.
Kısacası depresyonun etrafında dolaşan, boş bir "olmak" halinin sıkıntısını sonunda kendince kırarak işleyen, bu anlamda alıştığımız modern, varoluşçu anlatılardan hala tutunduğu "umut"la ayrılan bir film Somewhere. Tüm minimalizmini fazla "snob" ya da "sıkıcı" bulmaz ve ön yargılarınızdan arınarak izlemeyi başarırsanız, ki başarılması zor bir şey olduğunun farkındayım :), özdeşleşilemeyenin içinde de hem estetiği hem de anlatılmaya değer hikayesiyle sizi şaşırtabilir. Phoenix'in yaptığı, filmin kullanıldığı her sahnesini bir başka kılan soundtrack'i de cabası. Türkiye'de 20 Mayıs'ta gösterimde, internetin gücüne inananlar için ise her yerde :)

1 yorum:

  • 24.1.11

    Stephen Dorff genç kızlık hayallerimi süsler idi bir zamanlar. Candır. Severiz. bkz.Blade

 

BOLAHENK SOKAK Copyright © 2011 | Template design by O Pregador | Powered by Blogger Templates