8.7.10

Paris'te 2 Günlüğüne Sevgili Olmak

,
Amerikan dizi ve filmlerinde karşımıza sıklıkla çıkan artık karikatürize olmuş bir Fransız tiplemesi vardır ve bu tipleme genellikle "Fransız cinselliği" ve kabalığı etrafında döner. Bu Fransızlar ya How I Met Your Mother'da Barney Stinson'ın "elinden geçer" ama arkadaşları bunu "zafer" olarak görmez ya da İngilizce konuşmak istemezler, konuştukları zaman da aksanları yine Amerikalılar tarafından bir komedi unsuru olarak kullanılır. Bu karşımıza çok sık çıkan bir şey ve niye bilmem Türklerle ilgili stereotype haline gelen karikatürleştirmeler canımızı sıksa da, "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" hissiyatından olsa gerek, bize dokunmadığı sürece böyle karakterleri ve hikayeleri çok yabancılamıyoruz ve komik oldukları sürece bağrımıza basıyoruz bir şekilde. Ben de aynı zamanda baş rollerden birinde olan Julie Delpy yönetimindeki, Amerikalı erkek Jack ve Fransız kız Marion çiftinin kız tarafının memleketinde geçen 2 gününün hikayesini anlatan 2 Days in Paris'i açıkçası bu hislerle izlemeye başladım. Uzunca bir tatile çıkmış, iki yıldır birlikte olduklarını bildiğimiz çifti filmin başında uzun süreli ilişkinin çıkmazındayken yakalıyoruz, karakterlerin birbirlerine olan yaklaşımlarından tutun da birbirlerinin ailelerine hatta cinsel hayatlarına bile sızmış bir sarkazm var. Bu filmin ilk yarısında çok eğlendirici bir atmosfer yaratıyor, siz de, her ne kadar filmin anlatıcısı anlaşılamayan sebeplerden Marion olsa da, Jack'in gözünden tamamen "uygunsuz" ve cinsellik odaklı Fransız sohbetleri ve alışkanlıklarıyla eğleniyorsunuz. Marion'a taksici sulanıyor, siz Jack için üzülüyor ama gülmeden de edemiyorsunuz, Marion'un eski erkek arkadaşlarıyla olan samimiyeti Jack'i çıldırırken siz kahkaha komasına giriyorsunuz ve bu böyle film sonuna kadar devam ediyor.


Filmin bazı noktalarında Marion eski sevgilileri ile olan ilişkilerini, onlardan aldığı mesajları açıklamaya çalışıyor, ama bir türlü nedense kendi derdini anlatamıyor, ne Jack ne de siz ikna oluyorsunuz. Ki buraya kadar da her şey şahane, film komedi filmi sonuçta ve filmin başından izleyicinin ve bu durumda da senaryonun kabul ettiği bir karikatürize durum söz konusu. -Hatta o kadar karikatürize ki filmin Amerikan yapımı olmadığına insanın inanası gelmiyor.- Ancak filmin sonunda anlatıcı Marion size izlediklerinizi açıklamakla sınırlı kalan rolünden sıyrılıyor ve Jack'le olan ilişkisinin neden bu halde olduğunu ve Paris'te geçirilen o 2 günde birbirlerini ne kadar tanımadıklarını farketmelerine rağmen, neden bu ilişkinin başka biriyle olabilecek bir ilişkiye tercih edileceğini anlatmaya başlıyor. Bunu filmin neredeyse 4'te 3'ünü Marion'ın ağzından ama Jack'in gözünden -ki burası da biraz sıkıntılı- izledikten sonra yapınca açıkçası filmin baştan tutturduğu romantik komedi tonu tamamen çöküyor ve film boyundan büyük bir şeye kalkışarak size uzun süreli ilişkilere dair bir şeyler söylemeye çalışmak gibi gereksiz bir misyona bürünmüş oluyor. Bu genel tutarsızlık açıkçası bence filmi ulaşabileceği noktalardan ve başladığı şeyin sonunu getirmekten uzak tutan bir problem.
Filmin kurgulanışı ve hikayesiyle ilgili bu sıkıntı, oyunculukları ve hikayenin çeşitli bölümlerini bayıla bayıla izlemenize engel değil tabi ki. Adam Goldberg'ün rolü -Friends severler kendisini Chandler'ın ev arkadaşı Eddie olarak tanıyacaklardır- sanki kendisi için yazılmış. Bilmediği bir coğrafyanın insanlarının kendince uygunsuz davranışlarına maruz kalmış sarkastik Amerikalı erkek arkadaş rolünde kesinlikle çok çok başarılı. Julie Delpy ise yönetmen olarak başarılı bir performans gösterse de oyunculuk ya da senaryo açısından yeni pek bir şey sunmuyor. Çok sevilen Before Sunrise ve Before Sunset'i henüz izlemedim, dolayısıyla bu filmdeki oyunculuğu üzerinden genel oyunculuğu üzerine pek bir şey söylemek istemem ama en azından 2 Days in Paris'te ön plana çıkmayan bir performans sergilediğini söylemek mümkün. Ancak filmin yan karakterleri, yani Marion'ın anne babası ve eski erkek arkadaşlarını canlandıran oyuncular en başta bahsettiğim stereotypte'tan rahatsız olmuyorsanız sizi çok çok güldürecektir.
Kısacası 2 Days in Paris ortalama romantik komedilerden sıkılmış ama çok kafa yormayacak bir boş vakit filmi arayanları tatmin edecek Parisian bir komedi filmi ve Marion'ın film sonundaki monologunu göz ardı ederseniz eğer, farkında olmadan uzun süreli ilişkiler üzerine gerçekçi gözlemlerde bulunuyor. Adam Goldberg hatrına bile olsa izleyin derim.

0 yorum to “Paris'te 2 Günlüğüne Sevgili Olmak”

 

BOLAHENK SOKAK Copyright © 2011 | Template design by O Pregador | Powered by Blogger Templates